Önlisanstan bankacı olunur mu ?

Mecdulin

Global Mod
Global Mod
Önlisanstan Bankacı Olunur mu? Eşit Fırsatlar mı, Görünmez Duvarlar mı?

Selam forumdaşlar,

Bugün konuşmak istediğim konu hem meslek seçimiyle hem de toplumsal adaletle doğrudan ilgili: “Önlisanstan bankacı olunur mu?”

Sorunun yüzeyinde sadece bir kariyer meselesi varmış gibi duruyor ama aslında derinlerde; sınıfsal, cinsiyet temelli ve sistemsel eşitsizlikler yatıyor.

Kimin “yeterli” kabul edildiği, kimin “şans verilmeye değer” bulunduğu… Bankacılık gibi prestijli görülen bir sektörde bu sınırların nasıl çizildiğini biraz deşelim istedim.

Hazırsanız samimi ama biraz da kışkırtıcı bir tartışma başlatalım: Eğitim seviyesi mi belirler bankacılığı, yoksa fırsata erişim mi?

---

Önlisans Gerçeği: Eşit Başlangıç Yok

Önlisans eğitimi, genellikle daha kısa sürede işe atılmak isteyen, ekonomik ya da sosyal nedenlerle uzun bir eğitim sürecini göze alamayan gençlerin yoludur.

Teoride “fırsat eşitliği” sunması beklenir: Kısa ama nitelikli eğitimle sektöre hızlı giriş.

Ama uygulamada tablo öyle değil.

Bankalar hâlâ ağırlıklı olarak lisans mezunlarını tercih ediyor.

“İnsan Kaynakları politikası” denilen şey, çoğu zaman statü ve imajla ilgilidir.

Yani bir adayın becerisi, sahadaki deneyimi ya da müşteri ilişkilerindeki başarısı değil; diplomasının seviyesi önem kazanır.

Bu durum sadece önlisans mezunlarını değil, aynı zamanda sınıfsal çeşitliliği de etkiliyor. Çünkü çoğu önlisans öğrencisi, orta-alt gelir grubundan geliyor.

Dolayısıyla “öğrenim seviyesi” bahanesiyle aslında toplumsal köken süzgeçten geçiriliyor.

Soruyorum: Eğitim sistemi bir fırsat kapısı mı, yoksa elitizmin turnikesi mi?

---

Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Sistem Nasıl Dönüştürülür?

Forumda erkek kullanıcıların çoğu bu tür konulara daha analitik yaklaşır; “duygusal değil, yapısal bakalım” derler.

Onlara göre sorun, “adalet”ten çok mekanizma eksikliğidir.

Yani mesele, “önyargı var” demekle çözülmez; sistemin nasıl çalıştığını anlamak gerekir.

Bu bakış açısından bakıldığında:

1. Bankacılık sektörü, risk yönetimi ve müşteri güveni üzerine kurulu olduğu için formal eğitim düzeyini bir tür güven göstergesi olarak görür.

2. İnsan Kaynakları birimleri, “ölçülebilir kıstaslar” ister. Diplomanın seviyesi bu noktada kolay bir filtre işlevi görür.

3. Dolayısıyla önlisans mezunlarının dezavantajı bireysel değil, kurumsal tembelliğin sonucudur: Şirketler, insanı tanımak yerine diplomaya bakmayı tercih eder.

Bu yaklaşımın güçlü yanı, sistemi onarmaya odaklanması.

Ama zayıf tarafı şu: İnsan hikâyelerini, sosyoekonomik bağlamı, yani “neden önlisans” sorusunu çoğu zaman gözden kaçırır.

Her şey ölçülebilir değildir. Hele ki insan potansiyeli hiç değil.

Provokatif soru: Bir insanın finans sektöründe başarılı olması için 4 yıl mı gerekir, yoksa adil bir değerlendirme sistemi mi?

---

Kadınların Empatik Yaklaşımı: Bankacılıkta Cam Tavanlar ve Görünmeyen Engeller

Kadın forumdaşlar ise konuyu genelde insan hikâyeleri, fırsat eşitliği ve toplumsal normlar üzerinden tartışır.

Ve haklılar: Bankacılık, Türkiye’de hâlâ cinsiyet temelli ayrımın güçlü olduğu bir sektördür.

Kadınlar genelde birebir müşteri ilişkilerinde ya da operasyonel rollerde yoğunlaşırken, erkekler daha çok yönetici kademelerinde görülür.

Önlisans mezunu bir kadının bankacı olma mücadelesi, yalnızca “mezuniyet seviyesi”yle değil; aynı zamanda cinsiyet algısıyla da sınanır.

“Bankacı kadına yakışan” belli bir profil vardır: düzgün diksiyon, şık görünüm, temsil gücü…

Yani beceriden önce imaj aranır.

Bu durum, hem fırsat eşitliğini zedeler hem de sektörü çeşitlilikten mahrum bırakır.

Empatik yaklaşımın güçlü yanı, bu görünmez duvarları fark ettirmesidir.

Ama bazen, sadece “anlayış” çağrısıyla yetinilir; çözüm üretimi ikinci plana düşer.

Oysa mesele yalnızca empati değil, politik kararlılık gerektirir:

Bankalar çeşitliliği sadece reklamlarında değil, insan kaynağında da benimsemelidir.

Soruyorum: Bir bankanın vitrini kadın, karar vericisi erkek olunca bu çeşitlilik midir, makyaj mı?

---

Toplumsal Cinsiyet ve Sınıf Eşitsizliği Kesişiminde Önlisans Gerçeği

Toplumsal cinsiyet, eğitim düzeyi ve ekonomik sınıf birbirinden kopuk değildir.

Önlisans mezunu kadınların büyük kısmı, hem eğitim hem istihdam alanında çifte dezavantaj yaşar:

- Yeterli sayıda kadın rol modeli yoktur.

- Kurumsal eğitim programları genellikle “yüksek potansiyelli” olarak görülen lisans mezunlarına yöneliktir.

- Çocuk sahibi kadınlar için kariyer ilerlemesi neredeyse durur.

Erkek önlisans mezunları için durum farklı bir çelişki taşır. Onlar çoğu zaman ailenin geçim yükünü erken yaşta üstlenmek zorunda kaldıklarından, lisans eğitimini tamamlayamazlar.

Ama iş başvurusunda aynı diploma engeline takılırlar.

Sistem hem “çalış” der, hem “eksiksin” der.

Bu da adalet yerine hiyerarşi üreten bir düzenin göstergesidir.

---

Bankacılıkta Fırsat Eşitliği: Slogan mı, Gerçek mi?

Bankalar son yıllarda “fırsat eşitliği” ve “çeşitlilik politikaları” konusunda reklam kampanyaları yapıyor.

Ama işe alım süreçlerine bakıldığında bu politikalar genelde PR stratejisi olarak kalıyor.

Çeşitlilik, ancak farklı geçmişlerden gelen insanların karar mekanizmalarına erişimiyle mümkündür.

Yani yalnızca “önlisans mezunu çalışan almak” değil; o kişiyi yükselme potansiyeli olan bir pozisyona yerleştirmek de gerekir.

Aksi halde, sistem görünürde eşitlikçi ama özünde kast sistemine benzer bir yapıya dönüşür.

Yukarıya çıkmak için sadece performans değil, etiket değişimi (örneğin açıköğretimden lisansa tamamlama) zorunlu hale gelir.

Bu durumda bankacılık sektörü yeteneği değil, uyum kabiliyetini ödüllendiren bir yapıya bürünür.

Provokatif soru: Fırsat eşitliği politikası, vitrin mi yoksa merdiven mi?

---

Çözüm Önerileri: Eğitim, Kurum, Politika Üçgeni

1. Eğitim Politikası: Meslek yüksekokullarıyla finans sektörü arasında doğrudan işbirliği kurulmalı.

Bankalar, kendi ihtiyaçlarına göre önlisans müfredatına katkı sağlamalı; öğrenciler mezun olmadan sektörle tanışmalı.

2. Kurumsal Dönüşüm: İnsan kaynakları süreçlerinde diploma seviyesi yerine yetkinlik bazlı değerlendirme uygulanmalı.

Mülakatlarda test edilen şey ezber değil, analitik düşünme ve empati kapasitesi olmalı.

3. Toplumsal Bilinç: Toplum, meslekleri sınıfsal statüyle değerlendirmeyi bırakmalı.

“Bankacı = beyaz yakalı elit” algısı kırılmadan, gerçek çeşitlilik sağlanamaz.

4. Kadınların Güçlenmesi: Bankalarda ebeveyn dostu politikalar (esnek çalışma, kreş desteği) yaygınlaşmalı.

Kadınların önlisans düzeyinde de kariyer basamaklarını tırmanabileceği mekanizmalar oluşturulmalı.

---

Forum Soruları: Söz Sizde

1. Sizce bankacılıkta başarıyı belirleyen şey diploma mı, insan becerisi mi?

2. Önlisans mezunlarının sistematik olarak dışlanması, adil bir kalite standardı mı yoksa sınıfsal bir önyargı mı?

3. Kadınların bankacılıkta yükselmesinin önündeki engeller neler?

4. Çeşitlilik politikaları sizce gerçek bir dönüşüm mü yaratıyor, yoksa sadece modern görünme çabası mı?

---

Sonuç: Bankacılık, Sadece Finans Değil; Toplumun Aynası

“Önlisanstan bankacı olunur mu?” sorusu, aslında “Herkes için adil fırsat var mı?” sorusunun başka bir versiyonu.

Eğer bankalar gerçekten güven, vizyon ve insan ilişkileri üzerine kuruluyorsa, o zaman farklı geçmişlerden gelen insanlara da yer açmaları gerekir.

Çeşitlilik bir tehdit değil, zenginliktir.

Belki de soruyu şöyle değiştirmeliyiz: “Neden önlisans mezunları bankacı olamıyor?”

Cevap, diplomanın değil, önyargının gücünde gizli.

Şimdi top sizde forumdaşlar—sizce fırsat eşitliği gerçekten bankaya uğruyor mu?