Kuranda en büyük zulüm nedir ?

Bitul

Global Mod
Global Mod
KURAN’DA EN BÜYÜK ZULÜM NEDİR? TOPLUMSAL CİNSİYET, ÇEŞİTLİLİK VE ADALET ÜZERİNE BİR FORUM YAZISI

Selam dostlar,

Bu başlığı açarken amacım bir tartışma fitili yakmak değil, aksine hepimizin kalbine dokunabilecek bir düşünme alanı oluşturmak. Çünkü “zulüm” kelimesi Kur’an’da sadece bireysel günahlarla sınırlı değil; aynı zamanda adaletin bozulduğu, hakkın gasp edildiği, farklılıkların hor görüldüğü her alanı kapsıyor. Kimi zaman bu zulüm bir sistemin içine sinmiş oluyor, kimi zaman da farkında olmadan birbirimize uyguladığımız küçük haksızlıkların toplamı haline geliyor.

Peki Kur’an’a göre en büyük zulüm nedir? Ve bu zulmün izlerini bugün toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi konularda nasıl taşıyoruz?

---

“EN BÜYÜK ZULÜM”: ŞİRKİN ANLAMI VE BUGÜNE YANSIMALARI

Kur’an’da açıkça ifade edilir: “Şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman 31/13). Yani en büyük zulüm, Allah’a ortak koşmaktır. Ancak bu ayeti sadece teolojik bir inanç meselesi olarak görürsek, mesajının derinliğini kaçırırız.

Şirk, bir anlamda hakikati bölmek, kaynağı olan adaleti parçalamaktır. İnsan, kendine ya da başkasına tanrısal bir güç atfettiğinde; yani bir cinsiyet, bir sınıf, bir kimlik ya da bir sistem, mutlak otorite haline geldiğinde; orada artık zulüm başlamıştır.

Bugün toplumda erkek egemen yapılar, ekonomik ayrıcalıklar ya da ırk temelli üstünlük inançları, aslında modern “şirk” biçimleridir. Birini diğerinden üstün görmek, Allah’ın “eşitlik” düzenine karşı çıkmaktır. Dolayısıyla, şirk sadece bir putun önünde eğilmek değil; bazen bir erkeğin kadın üzerindeki tahakkümü, bazen de toplumun farklı kimlikleri ötekileştirmesidir.

---

TOPLUMSAL CİNSİYET VE ZULÜMÜN GÜNDELİK HALİ

Kadınlar açısından baktığımızda, zulmün biçimleri oldukça tanıdıktır:

Söz kesilir, sesi bastırılır, fikri değersizleştirilir, emeği görünmez kılınır. Kur’an’da “kadın” figürü, zayıf ya da edilgen bir varlık değil; aksine sabrın, adaletin ve vicdanın sembolüdür. Ancak tarih boyunca dinî söylemler, ataerkil kültürün filtresinden geçerek bu anlamı daraltmıştır.

Bugün bir kadının iş yerinde eşit ücret talep etmesi, kamusal alanda söz hakkı istemesi ya da kendi bedeni ve kimliği üzerinde söz sahibi olma çabası, aslında zulme karşı bir direniştir. Bu, sadece kadınların değil; adalet duygusunu taşıyan herkesin mücadelesidir.

Erkekler açısından ise mesele farklı ama tamamlayıcıdır. Erkekler genellikle çözüm odaklı, analitik düşünürler. Bu yüzden erkeklerin bu konudaki sorumluluğu, “kadınların yanında olmak”tan öte, sistemsel adaletsizliği çözmeye katkı sunmaktır.

Kur’an’ın “birbirinizin elbisesisiniz” ifadesi (Bakara 2/187), aslında bu dayanışmayı anlatır: Kadın ve erkek birbirini örtmeli, korumalı, tamamlamalıdır. Bu, eşitliğin ruhudur.

---

ÇEŞİTLİLİK: FARKLILIKLAR ALLAH’IN AYETLERİDİR

Kur’an’da “Sizin dillerinizin ve renklerinizin farklılığı O’nun ayetlerindendir.” (Rum 30/22) denir.

Bu ayet, çeşitliliğin kutsallığını ilan eder. Irk, dil, cinsiyet, inanç veya engellilik farkı... Bunların her biri Allah’ın sanatının bir yansımasıdır.

Ancak modern toplumlarda farklılıklar çoğu zaman bir “risk”, “tehdit” veya “ötekilik” olarak algılanır. Bu algı, zulmün en ince formudur.

Bir toplulukta herkes aynı düşünüyorsa, orada hakikatin değil, korkunun hâkimiyeti vardır.

Dolayısıyla Kur’an’ın mesajı, çeşitliliği kucaklamak, birbirinin farkını tanımak ve bu farktan öğrenmek üzerine kuruludur.

Bugün bir trans bireyin, bir göçmenin, bir azınlık mensubunun yaşadığı ayrımcılık, sadece bir insan hakkı ihlali değil; Allah’ın ayetlerinden birine saygısızlıktır.

---

SOSYAL ADALET: ZULMÜN KÖKÜNE İNMEK

Kur’an’da adalet, bireysel bir erdem değil; toplumsal bir yükümlülüktür. “Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin.” (Maide 5/8) buyurulur.

Bugün sosyal adalet, sadece yoksullukla değil; fırsat eşitsizliği, eğitim hakkı, sağlık hizmetlerine erişim gibi temel meselelerle ilgilidir.

Kadınların, gençlerin, engelli bireylerin ya da farklı kimliklerin yaşadığı yapısal engeller, aslında Kur’an’ın adalet ilkesine meydan okur.

Eğer bir sistem, bazılarını sürekli dezavantajlı konuma itiyorsa, bu sadece ekonomik bir sorun değil; aynı zamanda teolojik bir sorundur.

Zulüm, bireysel değil; sistematik hale geldiğinde en tehlikeli biçimini alır. İşte bu noktada hepimize düşen, zulmü sadece görmek değil; onu sökmeye başlamaktır.

---

EMPATİ VE ANALİZ: KADIN VE ERKEK YAKLAŞIMLARININ BÜTÜNLÜĞÜ

Kadınların toplumsal olaylara yaklaşımı genellikle empati merkezlidir. Çünkü tarih boyunca acıyı, dışlanmayı, sabrı ve yeniden inşayı yaşamışlardır. Bu deneyim, kadınları adaletin vicdanı haline getirir.

Erkekler ise analitik ve çözüm odaklı düşünme biçimleriyle süreci sistematik olarak değiştirme potansiyeline sahiptir.

Kur’an’ın hikmetli çağrısı da budur: “İman eden erkekler ve iman eden kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiliği emreder, kötülükten men ederler.” (Tevbe 9/71).

Yani adalet ancak birlikte inşa edilir. Empati olmadan analiz kördür; analiz olmadan empati eksiktir.

---

FORUMDAKİ DOSTLARA SORULAR

- Sizce bugün toplumda en görünmez zulüm biçimi hangisi?

- Kadın ve erkek yaklaşımları adalet mücadelesinde nasıl birbirini tamamlayabilir?

- Şirk kavramını modern hayatta hangi davranışlar ya da sistemlerle ilişkilendirebiliriz?

- Çeşitlilik kavramını sadece bir “tolerans” meselesi değil, bir “iman” meselesi olarak görebilir miyiz?

---

SONUÇ: ZULMÜN YERİNE ADALETİ KOYMAK

Kur’an’a göre en büyük zulüm, hakikatin yerini başka bir şeyin almasıdır.

Bugün bu, “insanın yerine cinsiyetin”, “merhametin yerine egonun”, “adaletin yerine gücün” konması anlamına geliyor.

Zulümle mücadele, sadece bir ahlak meselesi değil; insan onuruna sahip çıkmanın ta kendisidir.

Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve adalet üzerine konuşmak, dinin özüne dönmektir — çünkü Kur’an’ın çağrısı, bütün farklılıklarımızla birlikte adaletin şahitleri olmamızı ister.

Birbirimizi dinleyelim, yargılamadan anlamaya çalışalım. Çünkü zulüm suskunlukla büyür, adalet ise konuşan kalplerle yeşerir.